Kronik ağrıyla savaşmanın yolu sofranızdan geçiyor
Kronik ağrı vücudumuzun herhangi bir yerinden kaynaklanan, görünürde bir yara olsun ya da olmasın, kişinin geçmişteki duygu ve yaşanmışlıklarını da içine alan, hoş olmayan emosyenel bir duyudur. Kronik ağrının en temel nedenlerinden birisi: inflamasyon yani; hücrenin hasarı, hastalanması, işlevselliğini yitirmesidir. Artık hepimiz biliyoruz ki; hücre hasarında beslenme hataları birinci sırada yer almaktadır. Yani sık gıda alınması, çöp gıda dediğimiz işlenmiş, paketlenmiş, katkı maddeleri eklenmiş ve aslından uzaklaşmış her gıda her sofra bizim hücre ve sinir sistemimizde harabiyet ve ağrı demektir.
Bu sadece mide ağrısı değildir. Hücre ağrısıdır. Duyarız ve biliriz; diyabetik nöropatik ağrı; ellerde, ayaklarda parmak uçlarında yanma, kaşınma, karıncalanma, batma tarzı şikayetler, “insülin” ve “ağrı” yan yana yürür. İşte bu yüzden glisemik indeksi yüksek olan işlenmiş ve paketlenmiş gıdalar (fast food) kan şekeri ve insülin yolağında ani değişikliklere ve uzun süreli nöropatiye neden olabilir. Yaşam tarzında, unlu gıdalar ve glutenli gıdaların rutin olarak tüketilmesi, hücresel sağlığı bozar ve beraberinde obeziteye neden olur.
Obezite, kalp damar siteminde dolaşan kan akımın bozulmasına, HDL/LDL oranının bozulmasına, Trigliserit oranının artmasına ve tüm organ ve sistemlerde yetersiz dolaşıma ve iskemik hücre yapısına neden olur. İkinci beyin olarak bildiğimiz bağırsaklarımızın iyi bakterileri kötü beslenmek ile gittikçe azalır ve kötü bakterilerin istilası artar ve sonuçta; IBS denilen (irritabl bağırsak sendromu) ve geçirgen bağırsak dediğimiz, sindirim sistemimizin hastalanması ve buradan salgılanan sitokinler ile yaralı olan eklem ve bağ dokumuzun yarasının daha da artmasına neden olur.
Hepsinin sonucu oksidasyon ve inflamasyon ve ağrıdır.
Ne yapalım?
1. Kendimiz pişirip kendimiz yiyelim. Ve hatta sebzelerin bir çoğunu çiğ tüketelim.
2. Yerel ve mevsimsel gıdalara yönelelim; yani kışın pırasa ve karnabaharı, yazın domates karpuz kavunu tüketelim. Biz çok şanslı ve özel bir coğrafyaya sahibiz her mevsiminde bize ayrı renklerde gıda sunan topraklardayız.
3. Soframızda yeşil sebzeleri, proteini yüksek baklagilleri, zeytin ve zeytinyağımızı, bizde yetiştirilen meyveleri tüketelim.
4. Meyveleri yiyelim, suyunu çıkarıp içmeyelim, şeker haline getirmeyelim. Meyve yenilir, içilmez.
5. Kilo başına 30 ml su, kilo başına 1 gr protein ve liften zengin gıdalar ile olabilecek doku hasarını yavaşlatıp, ağrıyı azaltabiliriz.
Yaş almak, yaşlanmak kaçınılmaz bir süreç ama gelen senelerin, bizleri 40, 50, 60 lı yaşlardan itibaren benzer kabiliyetlerimiz kaybetmek korumak bir sanat. Sürdürülebilirlik: sağlıkta, yaşantımızda, sosyal hayatımızda maddi ve manevi seviyemizde, uykumuzda, kilomuzda, yürümemizde ve beyin sağlığımızda işlevlerimizi, fonksiyonlarımızı korumamız bir sanat bir emek. Ağrı, oksidasyon, inflamasyon, bağışıklık sistemimizin korunması ve sürdürülebilirliği için lezzet iki ama gerçek gıdalarla bezenmiş sofralar olsun diyoruz.