Prebiyotiklerin beyin fonksiyonları üzerindeki etkisi

Prebiyotikler, bağırsak sağlığını desteklemek için sıklıkla kullanılan sindirilmeyen diyet lifleridir. Ancak prebiyotiklerin beyin fonksiyonlarını da etkileyip etkilemediği henüz bilinmemektedir. Yeni bir çalışma, prebiyotik tüketiminin yüksek kalorili yiyeceklere karşı beyin tepkisini değiştirdiğini ve bunun bağırsak mikrobiyotasındaki değişikliklerle ilişkili olabileceğini göstermektedir.

Prebiyotikler, bağırsaklarda faydalı bakterilerin kolonizasyonunu teşvik eden bitki kaynaklı gıdalardır. Soğan, pırasa, enginar, buğday, muz gibi bitkilerde ve hindiba kökünde yüksek konsantrasyonlarda bulunurlar. Yararlı bağırsak bakterilerinin büyümesini ve aktivitesini artırarak bağırsak sağlığını iyileştirirler. Bağırsak mikrobiyotası, yani bağırsaklarda yaşayan trilyonlarca bakteri, insan sağlığı için önemli bir rol oynamaktadır. Bağırsak mikrobiyotası, sindirim, metabolizma, bağışıklık ve hatta ruh hali gibi birçok fizyolojik ve psikolojik işlevi etkileyebilir.

Bağırsak mikrobiyotası ile beyin arasında karmaşık bir iletişim ağı vardır. Bu iletişim ağı, sinir sistemi, hormonlar ve bağışıklık sistemi aracılığıyla gerçekleşir. Bu nedenle, bağırsak mikrobiyotasının bileşimi ve aktivitesi beyin fonksiyonlarını da etkileyebilir. Örneğin, bazı çalışmalar bağırsak mikrobiyotasının depresyon, anksiyete, öğrenme ve hafıza gibi duygusal ve bilişsel işlevlerle ilişkili olduğunu göstermiştir.

Bağırsak mikrobiyotasının beslenme alışkanlıkları ve yeme davranışları üzerindeki etkisi de ilgi çekici bir konudur. Yüksek kalorili yiyecekler, özellikle şekerli ve yağlı yiyecekler, beyinde ödülle ilişkili bölgeleri uyararak keyif verici bir his yaratır. Bu bölgeler, dopamin adı verilen bir nörotransmiter salgılar. Dopamin, motivasyonu ve isteği artırarak bizi bu yiyecekleri tekrar tekrar aramaya yönlendirir. Bu durum, aşırı yeme ve obezite riskini artırabilir.

Prebiyotik tüketiminin yüksek kalorili yiyeceklere karşı beyin tepkisini nasıl etkilediği ise henüz bilinmemektedir. Leipzig Üniversitesi Tıp Merkezi tarafından yürütülen yeni bir çalışma, bu konuda önemli bir ipucu sunmaktadır. Çalışmada, aşırı kilolu genç ve orta yaşlı yetişkinlere 14 gün boyunca her gün 30 gram hindiba kökünden elde edilen bir prebiyotik olan inülin verildi. Katılımcılara fonksiyonel MRI görüntüleme sırasında yiyecek resimleri gösterildi ve gösterilen yemekleri ne kadar yemeyi istedikleri soruldu.

Çalışmanın sonuçlarına göre, prebiyotik lifi tükettikten sonra katılımcılarda yüksek kalorili yiyecekleri değerlendirdiklerinde ödülle ilişkili beyin alanlarında nispeten daha az aktivasyon görüldü. Bu etkiye bağırsak bakterilerinin bileşimindeki bir değişim eşlik etti. Prebiyotik lifi tüketen katılımcılarda, bağırsak mikrobiyotasında daha fazla çeşitlilik ve kısa zincirli yağ asitleri üreten bakterilerin artışı gözlendi. Kısa zincirli yağ asitleri, bağırsak ve beyin arasındaki iletişimi etkileyebilen önemli metabolitlerdir.

Çalışmanın ortak yazarı ve Leipzig Üniversitesi Tıp Merkezi’nden bir bilim adamı olan PD Dr Veronica Witte, “Sonuçlar, bağırsak sağlığı ile beyin fonksiyonu, bu durumda gıdaya karar verme arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu gösteriyor” diyor. Dr Witte, prebiyotiklerin yeme davranışı, beyin fonksiyonu ve vücut ağırlığı üzerindeki uzun süreli etkilerini inceleyen bir takip çalışmasının devam ettiğini de belirtiyor.

Bu çalışma, prebiyotiklerin beyin fonksiyonları üzerindeki etkisini araştıran ilk çalışmalardan biridir. Prebiyotiklerin obezitenin önlenmesi ve tedavisinde yeni bir yaklaşım olup olamayacağı henüz belli değildir. Ancak bu çalışma, prebiyotiklerin yüksek kalorili yiyeceklere karşı beyin tepkisini değiştirerek daha sağlıklı beslenme alışkanlıklarını teşvik edebileceğini öne sürmektedir. Prebiyotiklerin beyin fonksiyonları üzerindeki etkisi, bağırsak ve beyin arasındaki altta yatan mekanizmaların daha iyi anlaşılmasıyla daha da açıklığa kavuşabilir.