Ruh sağlığı: Hayatta kalmanın teme bir parçası
10 Ekim 2025, Dünya Ruh Sağlığı Günü olarak kabul ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), bugün yaptığı açıklamayla savaşların, doğal afetlerin ve kitlesel göçlerin gölgesinde yaşayan milyonlarca insan için kritik bir gerçeğin altını çizdi: Ruh sağlığı hizmetleri artık “isteğe bağlı bir eklenti” değil, “hayatta kalmanın temel bir parçası” olarak görülmeli.
Açıklamaya göre, insani kriz bölgelerinde her beş kişiden biri ruhsal bir sorunla mücadele ediyor. Ancak bu alandaki finansman ve hizmet eksikliği, sessiz ama derin yaralar bırakıyor.
Rakamların Ardındaki Gerçek
DSÖ’nün tahminlerine göre 2025 boyunca yaklaşık 305 milyon insan hayatta kalabilmek için insani yardıma muhtaç durumda. Ancak yıkılmış binalar, hastaneler ve okulların ardında, çok daha fazla sayıda parçalanmış hayat ve görünmeyen yara var.
Bugün çatışma, felaket veya zorunlu göç ortamlarında yaşayan 67 milyon insanın zihinsel bir rahatsızlığa sahip olduğu tahmin ediliyor. Uzmanlar bu rakamın bile gerçeğin sadece küçük bir kısmını yansıttığını belirtiyor. Sınır Tanımayan Doktorlar’ın (MSF) saha raporlarına göre, uzun süren çatışma bölgelerinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu, anksiyete ve ağır depresyon oranları genel nüfusa kıyasla üç ila dört kat daha yüksek.
DSÖ’nün en çok vurguladığı sorunlardan biri “eşitlik açığı”: Kriz bölgelerindeki ruhsal sorunları olan insanların büyük çoğunluğu hiçbir zaman profesyonel bir bakım alamıyor. Daha önce teşhis konmuş olanlar bile tedavileri yarım kalıyor.
Sudan’dan Bir Hikaye: Fatima’nın Sessiz Fırtınası
Sudan’daki iç çatışmadan kaçarak Çad’daki mülteci kamplarına sığınan 35 yaşındaki Fatima’nın hikayesi, bu istatistiklerin arkasındaki insanlık trajedisini gözler önüne seriyor.
Evinin bombalanmasına tanık olan ve aile üyelerini kaybeden Fatima, fiziksel olarak yara almamış olsa da psikolojik yaralarla boğuşuyor. Geceleri kabuslarla uyanıyor, sürekli korku içinde yaşıyor ve çocuklarına bakmakta zorlanıyor. Kamptaki bir sağlık görevlisine durumunu şu sözlerle anlatıyor: “İçimde sürekli bir fırtına var ama kimse duymuyor.”
Fatima gibi milyonlarca insan için gıda, su ve barınak kadar psikolojik ilk yardım da hayati önem taşıyor. DSÖ’nün açıklamasındaki çarpıcı ifade durumu özetliyor: “Acil bir durumda en yaygın sorun fiziksel bir yara değil, kederdir. Kırık bir kemik haftalar içinde iyileşir, yıkılmış bir ev aylar içinde yeniden inşa edilebilir. Ancak zihinsel sağlık etkileri göz ardı edilirse ömür boyu sürebilir.”
İlerleme Var Ama Yeterli Değil
Karanlık tablo içinde umut veren gelişmeler de var. DSÖ yetkililerinin Kosova, Arnavutluk ve Ukrayna’daki deneyimleri, en zorlu koşullarda bile ilerlemenin mümkün olduğunu gösteriyor. Özellikle Ukrayna’da savaş öncesi başlayan ruh sağlığı sistemi reformlarının bombardıman altında bile sürdürülmesi, bu konudaki kararlılığın somut bir örneği.
Küresel verilerde de olumlu değişimler görülüyor:
Hazırlıklılık artıyor: 2019’da ülkelerin yalnızca yüzde 28’i acil durumlar için Ruh Sağlığı ve Psikososyal Destek (MHPSS) hazırlığına sahipken, bugün bu oran yüzde 48’e yükseldi.
Koordinasyon güçleniyor: 2019’da acil durumların yarısından azında bir koordinasyon mekanizması varken, bugün bu oran yüzde 71’e ulaştı.
Hizmet sunumu yaygınlaşıyor: Kriz içindeki ülkelerin yüzde 85’i artık ruh sağlığı desteği sağladığını bildiriyor.
Ancak bu ilerlemelere rağmen sunulan hizmetlerin kapsamı ve kalitesi hala yetersiz. DSÖ, bu açığı kapatmak için tüm acil durumlarda kullanılabilecek MHPSS Minimum Hizmet Paketi’ni (MSP) devreye soktu. Bu paket, hangi temel hizmetlerin öncelikli olarak sunulması gerektiği konusunda net bir yol haritası sunuyor.
Finansman Krizi: Hayat Kurtaran İlaçlar Kesiliyor
Tüm bu olumlu çabaları baltalayan ciddi bir sorun var: Öngörülemeyen finansman kesintileri.
2024’te Çad, Etiyopya ve Sudan gibi çatışma bölgelerinde ağır akıl hastalığı olan 2,1 milyon kişiye hayat kurtaran psikotrop ilaçlar sağlandı. Ancak 2025 başında uluslararası fonların aniden kesilmesiyle bu temel ilaçlara yönelik talep yüzde 96 oranında düştü.
Bu, şizofreni, bipolar bozukluk veya şiddetli depresyon gibi rahatsızlıkları olan on binlerce insanın krizin ortasında ilaçsız bırakılması anlamına geliyor. Uzmanlar, bu durumun yalnızca bireylerin acısını artırmakla kalmayıp aileleri ve toplulukları için de öngörülemeyen riskler yarattığı konusunda uyarıyor.
Kararlılıktan Eyleme Geçme Zamanı
2024’te Dünya Sağlık Asamblesi’nde üye devletlerin oybirliğiyle kabul ettiği karar, acil durumların her aşamasında MHPSS’yi zorunlu kılıyor. Bu tarihi bir dönüm noktası. Ancak DSÖ, bu kararın ancak somut adımlarla anlam kazanacağını vurguluyor.
Sonuç net: İnsanlar sadece yiyecek, su ve barınakla hayatta kalamaz. Ruh sağlığı desteği, insanların başa çıkma, iyileşme ve hayatlarını yeniden inşa etme fırsatına sahip olmaları için vazgeçilmez bir can simidi. Uluruslar arası toplumun ve hükümetlerin bu can simidini kriz bölgelerindeki milyonlarca insana ulaştırmak için finansal ve politik taahhütlerini acilen yerine getirmesi gerekiyor.